21 Aralık 2010 Salı

Ahmet Adnan SAYGUN (7 Eylül 1907 - 1991)


 "Köy yolunun toprakları üstüne uzanmış genç bir köylü kızını hatırlıyorum. Yanında anası. Dağ başının iki insanı meçhul bir kağnının hasretini çekiyor; çünkü doktora ulaşmak lazım. Ufak bir yardımın şükranı, hasta kızın gözlerinden yaş ve dudaklarından ağıt halinde döküldü. O zaman kollarında fonograflarla köyleri dolaşan ve ayranını içtiği köylüyü türküye zorlayanları düşündüm. Anladım ki, musikiciye, fonografın yazdığı türküden önce, o türkünün sahibini duymak gerektir."  
                                                          Saygun; "Yalan - Sanat Konuşmaları" Folklor ve Sanat

"Susuzluğu bilmeyen, pınarı aramayacaktır..." 
                                                           Saygun; "Yalan - Sanat Konuşmaları"


 Besteci, Etnomüzikolog, Eğitimci ve Yazar

-     4 yaşında müzik ve İsmail Zühtü Bey (bando ve çok sesli müzik çalışmaları). Daha sonra (10 yaşında)  hocasının kurduğu koroya katılır.

-     İtalyan Rosati’den piyano dersleri (12 – 13 yaşları). İlk şarkısını besteler.

-     YARADILIŞ ve İNSAN KADERİ teması daha o zamandan ip uçlarını verir.

-      Macar Tevfik Bey ile piyanoya devam ede (yaş 15).

-          Fransızca kitaplardan çeviri yaparak armoni öğrenir

-    1923 (kısa bir süre için) İzmir’de Arel’den armoni dersleri alır ancak Saygun’un babası oğlunun daha saygın bir meslek sahibi olmasını istemektedir

-     1925: Yoksulluk yılları. Saygun İzmir’de bir kütüphanede iş bulur ve ilkokullarda da ders verir. 31 ciltilik La grande Encyclopedie’yi Türkçe’ye çevirir. Aynı zamanda Wagner’in Yaşamı ve Eserleri (Albert Keims) adlı kitabı da Türkçe’ye kazandırır.


-    1926: Musiki Muallim Mektebinin sınavlarını vererek müzik öğretmenliği diplomasını alır ve 1928’e dek İzmir Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapar. O dönemde tesadüfen bulduğu bir Schubert senfonisinin partisyonu, Saygun’un besteciliğine önemli bir basamak olur, zira bu partisyonu örnek alarak diğer eserleri anlamaya çalışır. Hatta bir süre sonra opus sayısını vermediği, Schubert stilinde bir senfoni besteler.

Paris: 1928 – 1931:
-          Atatürk’ün açtığı sınavı kazanarak 1928 sonbaharında Paris’e gönderilir; Ecole Normale de Musique – Nadia Boulanger sınıfı.

-          Scola Cantorum’a geçiyor (bir süre için): Okul müdürü Vincent d’Indy ile form-analiz çalışıyor. Scola Cantorum’da, Eugene Borel ile füg ve armoni çalışıyor (bunun yanı sıra, Kontrpuan, Org ve Gregoryen müziği dersleri de aldığı hocaları var).  Ciddi bir eğitim süreci. Bu derslerde aynı zamanda çağın bestecilerini (Varese dahil!) tanıma olanağı buluyor. Özellikle kontrpuan konusunda çok ustalaşıyor.


-          İlk opus numarası: Divertimento (Ork.) Op.1 [1930 sonu] ve ilk ödülü (Büyük Koloniler Sergisi) yine bu eserdir. 1931’de Saygun MMM’ye geri döndüğünde, ödül aldığını öğrenir.

1931: Türkiye’ye dönüş (Ankara). MMM’de armoni ve kontrpuan dersleri veriyor ve bestelere devam ediyor: Türkü Düzenlemeleri (Manastır Türküsü, Kızılırmak Türküsü), Oda Müziği (Kuartet: Cl., Tenor sax., Timpani ve Piyano) gibi ilginç kombinasyonlar dener [1933]

-    1934: Son derece verimşi bir yıl olarak geçer, Özsoy Operası, İnci’nin Kitabı, Taşbebek 


Özsoy (Op.9) 1934: Cumhuriyet tarihinin sahnelenen ilk Türk operası olması dolayısıyla tarihi bir önem taşır. Tek perdelik lirik dramdır. İran Şahı’nın ziyareti üzerine Atatürk tarafından sipariş edilmiştir. Hem iki ülke arasındaki olumsuz ilişkileri gidermek, hem de reformları göstermek amacıyla kurgulanmıştır.

Konu: Firdevsi’nin Şehname’sinden esinlenilmiş (ancak efsanede bazı değişiklikler yapılmış). Fars hükümdarı Cemşid’in yerine geçen Dahhak çok zalim bir hükmdardır. Putperestliği savunmakta ve tüm diğer ayinleri yasaklamaktadır. Halk bezmiştir ve gerçek hükümdar olması gereken Cemşid’in kızı Mehru’nun oğlu Feridun’u istemektedir. Türlü mücadelelerden sonra bu gerçekleşir.

Özsoy operası Feridun’un iki oğluyla başlar (orijinali 3: Tur ile İreç ‘temiz yaradılışlı’ Şehrinaz’dan doğmalar, en küçükleri Selim ise ‘güzel yüzlü’ Ernevazdan doğmuş). Feridun bunlara yeryüzünü üç parçaya bölüp dağatır. Tur’a Türkistanile Çin’i (yani Turan’ı); İreç’e İran’ı; Selim’e ise Batı ve Rum’u verir.
Burada aslen Şamanlıktan İslamiyet’e geçiş, halkların (İran ve Türk) kardeşliği, Hakan Feridun’un kişiliğinde Atatürk’ün kendisi (Türk boylarını bir araya getiren) betimlernir. Burada Hakan Feridun’un çocuklarına verdiği isimler Türkiye ile İran’ın ortak niteliğini – bayraklarındaki simgeyi – belirtmektedir.  

Libretto: Minur Hayri Egeli  

-         Özsoy Operası,  sonraları Cumhuriyet Türkiye’sine ‘yeni insan’ olgusunu alegorik olarak betimleyen eserlere de ön ayak olur (örn. Erkin ‘Ülkü Yolu’, Akses ‘Bayönder’, Saygun ‘Taşbebek’). 

 1936: Adnan Saygun'un yazısı ile çok ilgilenen Bela Bartok, Halkevlerinin daveti üzerine 1936 yılında Türkiye'ye gelir. Birlikte Anadolu'yu karış karış gezip, son derece ilkel ve zor şartlarda araştırmalar yaparlar. Bu yolculuk Bartok'un ölümüne dek süren bir dostluğun kurulmasına sebep olur. Bu araştırmalar Saygun tarafından "Bela Bartok'un Türkiye'deki Halk Müziği Araştırmaları" başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır. (Yazının devamı ve ayrıntılar için: http://www.sahneden.com/arsiv/mayis03/haber4.html)

Aynı yıl (1936) Saygun "Türk Halk Musikisinde Pentatonizm" adlı çalışmasını yayımlar. Cumhuriyetin ilk yılları, genç Türkiye’de müzik politikalarının yeni yeni şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Ulus devlet olma çabaları, müzik politikasında da kendini göstermiş, bir taraftan Anadolu’da hakim olan halk müziğinin Türk Halk Müziği olduğunun delilleri aranırken, diğer taraftan etnik grupların yerel müzikleri de hızla Türkleştirilmeye başlanmıştır. Bu politikaların olgunlaşmasında Atatürk’ün Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Nazariyesi’nin de büyük etkisi vardır. Türk dili ve tarihinin köklerinin Asya’da aranması gibi Türk Müziğinin de köklerinin Orta Asya’ya bağlanması bu politikaların sonucudur. Türk müzik adamlarının bu yöndeki çalışma konularının başında da “pentatonizm” geliyor. 
            Özellikle siyasi ve kültürel hayatta geçmişin izlerini silmeyi hedefleyen ve devleti yeni bir kimlik ve kök arayışına götüren politikaların temelinde Ziya Gökalp’in Türkçülük fikirleri ağırlıklı olarak hissedilmektedir. Nitekim, Türk dili ve Türk tarihi konusunda ortaya atılan tezlerin, çok geçmeden Geleneksel Türk Müziği ile Çağdaş Türk Müziği arasında organik bağlar kurulmasına yol açtığı gözlenmektedir. Bütün bu gelişmeler Türk müzik adamlarını, Türk müziğinin kökeninin “Orta Asya” olduğu düşüncesine ve halk ezgilerinde “Asyavârî pentatonizm” izlerini arama amacına götürmüştür. Bu hedefler doğrultusunda daha 1920’li yıllarda çeşitli fikirler ortaya atılmış ve ardından da tespit edilen bazı türkü ve oyun ezgileri pentatonik müzik örnekleri olarak tanıtılmaya başlanmıştır. 
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ortaya sürülen tarih anlayışı doğrultusunda, “Osmanlılık”ı “Türklük”ten ayırmak gerekiyordu ve gerçek Türklüğün kaynaklarının, halk kültüründe yani folklor ürünlerinde saklı olduğu düşüncesi hakimdi. Böylece Cumhuriyet dönemi, halk kültürünü ulusal kültür olarak ortaya sürmüştür. Türk halk müziğinin pentatonik bir temele dayandığı tezi de klasik Osmanlı müziği ile Türk müziğini birbirinden tamamen koparma çabaları için teknik bir gerekçe sağlıyordu. Bu sadece müzik çevrelerinde kalan bir sorun da değildi. Çünkü pentatonik kavramına o dönemde müzik üstü, müzik dışı işlevler yüklenmekteydi. 1934’te Ahmet Adnan Saygun tarafından hazırlanarak Türk Tarih Kurumuna verilen bir rapor, pentatonizm kavramından neler beklenildiğinin en açık ifadesidir.(1) Saygun’un, daha sonraki yıllarda yaptığı söyleşilerde aslında bu görüşü savunmadığını, Atatürk’ü memnun etmek için yazdığını ifade ettiği rapor özetle şöyledir.
1.      Pentatonizm beşeriyetin musiki yürüyüşünde her ırka müşterek bir yol değildir. Tamamiyle ırki bir hususiyeti vardır.
2.      Pentatonizm; Türk’ün musikideki damgasıdır.
3.      Pentatonizm nerde varsa;
a-Orada oturanlar Türk’türler;
b-Türkler eski çağlarda o yerlerde bir medeniyet kurarak yerlileri tesirleri altında bırakmışlardır.
4.      Pentatonizmin ana yurdu Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır.
5.      Yayılış istikametleri, Türklerin yayılış istikametleridir.
6.      Muhtelif pentatonik karakterler arasında yapılacak mukayeseler bize tarih bakımından çok mühim neticeler verecektir. Bu karşılaştırmalar anayurttan çok uzaklarda bulunan Türklerin menşe’lerini ortaya koymak imkanlarını bize verecektir. Bu düşüncelerim gün geçtikçe bende daha çok kökleşmektedir. Şu risaleye ilave ettiğim pentatonizm yayılış haritası ile tarih kurumunun çıkarmış olduğu kitaptaki Türklerin yayılış haritası karşılaştırılırsa aradaki aynılığa şaşmamak elden gelmez. 
(Yazının tamamı ve ayrıntılar için: http://irfangurdal.com/yazi_en.aspx?id=5)

SAYGUN’UN YARATICILIĞININ ESASLARI:

  • -          Geçmiş – Gelecek sentezi: Anadolu’nun evrenselleşmesine yönelik çalışmalar (hem etnomüzikoloji hem de bestecilik anlamında)

  • -          Modalite: Antik Doryen modu (Yaylı Dörtlü), Pentatonizm. Hüzzam , Karcığar (en sık örn. 1. Pno. Konç.) ve Kürdi, Hicaz, Bestenigar  ve halk müziğinde Kerem ayağına denk düşen Hüseyni gibi makamların soyutlanarak kullanılması

  • -          Yoğun kontrpuantal yazı

  • -          Tüm eser türlerinde eser veren ender bir besteci

  • -          Aksak tartımların formüle edilmesi ve tanıtımı üzerine önem

  • -          Idee genératrice: üretici fikir. Saygun makamların tetrakord ya da pentakord yapılarını alarak, sentetik, yeni modlar üretir. Geçit dönemini yansıtan (2’den 3’e) 1. Piyano Konçertosu ve bu tekniğin çok daha gelişkin bir şekilde (ki giderek atonal bir etki bırakır) 3. Dönem eseri Ayin Raksı buna örnektir.

  • -          İzlenimcilik (kendine has, Fransız izlenimciliğinden giderek ayrılan kişisel bir renk anlayışı sergiler)



           Üç Dönemde Yaratıcılığının İncelenmesi:

I. Dönem (1930 – 42): Fransız İzlenimciliği etkileri.  Somut [1]Pentatonizm (daha sonraki dönem soyut)
(İlk usta eseri) Divertimento (op.1), İnci’nin Kitabı op.10b (1934 – Borrel’e ithafen)

II. Dönem: 1942 – 1958

Yunus Emre Oratoryosu (op. 26)/1942.
Aslen dini nitelikli ve Latince/İtalyanca metinli bir janr olarak 16.yy.’da ortaya çıkan oratoryo, Haendel ile din dışı konulara da (Yunan mitolojisi, tragedyalar vs.) yönelmiş ve ilk kez İngilizce olarak (örn. Seasons) yazılmıştır.

Saygun bu eserde, yine neo-klasik (barok)üslubu temel alarak, klasik oratoryo formunu kurgular:
Grave (Koro+ Orkestra) – Rectativo (solo vokal+orkestra ya da oda müziği grubu) – Aria (alt.+2 ob.+org) – Aria (bas + koro+orkestra) – Koral (Koro+Orkestra)

La aktarımlı Karcığar etkisi (es,d, c, bes, a)
İsmet İnönü’nün ilgisiyle 25 Mayıs 1946’da CSO tarafından seslendirildi. Daha sonra Paris Pleyel Salonunda ve Papa XVIII Johannes’in huzurunda:Ne tuhaf, içten geldiği zaman bütünsanat eserleri Tanrı’yı aynı dille övüyorlar. Bu eserin güzelliğini bir Müslüman kadar bir Katolik de neden anlamasın? Örneğin ben anladım ve heyecanlandım...’), Lake Placid Kış Olimpiyatları (bazı bölümler) ve BM dahil pek çok yerde seslendirildi.

Oratoryonun konusu, Yunus Emre’nin hayatı ekseninde (doğ.13.yy – ölüm ca. 1320) hayat, ölüm, Tanrı ve insanlığın alın yazısı konularının işlenmesidir. 


Form: 3 ANA Bölüm. 1. ve 2.  Bölümler beş ara bölümden oluşur. 2. Bölümden sonra bas recitativo gelir ve iki ara bölümlü (2.si 17’5 dak.) 3. Ana bölümle eser tamamlanır.


1.Bölüm: Hayatı seven, ölümü düşünen ancak ötesi hakkında hiçbir şey bilmediği ve bilemediği için ağlayan Yunus’u görüyoruz (No. 1, 2, 3) . Niçin ağlıyor? (No.4). Çünkü yazısını değiştirmek mümkün değildir ve ona boyun eğmekten başla çare yoktur (No.5).


2. Bölüm: Tüm kâinatı yaratan Tanrı’ya, Yunus’un isyanı. Ancak çok geçmeden Yunus’un öz benliğinden şu soru yükselir: “No’ldun hey gönül, no’ldun? Senin işin yanmaktır. Ne yapıyorsun?”.
Ve gaipten bir ses “Gel gönül seninle Dost’a gidelim” diyerek onu dost ülkesine davet ediyor. Fakat yol nerede? Tanrıya sığınmaktan, teslim olmaktan başka çare yoktur. 

Video: Arioso (Soprano solo, Koro ve Orkestra): Gel gönül seninle dosta gidelim...
 
Ara Bölüm (Intermezzo): Tanrı’nın aşkına erip, şevkten uzak duran Yunus.

3. Bölüm: Aşk içinde huzura kavuşmuş, Dost’a vasıl olmuş ve son nefesini vermeğe hazırlanmış Yunus (1. Parça [Vivo] Yunus’un Şiilerinden alınan kesitlerden oluşturulmuş).
    
   Ara Dönem (1952 – 58) 

        1. Piyano Konçertosu (1958) op. 34
-          Şef: Ferit Alnar; Orchestre de Colonne (Prem.). Piyano:  İdil Biret. Brüksel Dünya Fuarı (1958)

Form: (1. Bölüm) 3 temalı (1. Cb. Teması Hüzzam, 2. Piyano Teması Karcığar, 3. Obua Teması tamton), genişletilmiş sonat formu. Idee generatrice prensibi hakim olmaya başlıyor (= Beethoven) ki 3.Dönemde ön planda olacak. 


III.  Dönem: 1958 – 1991

Bülent Tarcan “bu modal çalışmasında bir sihirbaz gibi kullandığı çizgisel yazısıyla gayet ileri ve orijinal bir stilin içine girmiştir. İlk defa dinleyenlerde “atonal” etkiler yaratan bu modal stil, net ve kudretli bir polifoni meydana getirir. Saygun’un stiline belki de “neomodal[2]” demek uygunsuz düşmeyecektir”.
-          Yerelden evrensele giden yol: Sentezleme

2. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü (Op. 35)
- A.B.D. Library of Congress vakfının siparişi üzerine yazıldı ve aynı yıl Julliard String Quartet tarafından seslendirildi.
- Teknik açıdan gelişkin ancak farklı bir anlatım:
* Klasik form anlayışı ve belirgin temalar yerine serbest, sürekli değişen ve gelişen tematik yapı
* Kısmen Bartók etkisi (Bartók’un 5. Quartet’i)
* Es aktarımlı (inici) Hicazkar (es,d,ces,bes,as,g,fes,es)  
   Gis aktarımlı (inici) Karcığar (gis, f,s, eis, d, cis, b, ais , gis) ve yine
  Gis aktarımlı Hüzzam (gis, a , b, c)gibi temel makamlarla bezenmiş

Op.57 Ayin Raksı/ Ritual Dance (1975):

-          Hücresel motivik düşünce (idée generatrice için).

-          Neo-modalite: Makamları (özellikle Bestenigar,çünkü bileşik bir makam) fragmante edip   (parçalara ayırıp), yeni, sentetik modlar üretme
-          Raks havasını yaratmak için belirli “usül” kalıplarının ve geniş bir vurma çalgılar bölümünün  kullanımı
-          Kontrpuantal yazı çok yoğun çünkü Saygun’a gore, makamların çağdaş müziğe katkısını arttırıyor. Bununla beraber, “eğer bir makamı oluşturan seslerden bir kısmı armonik (dikey) olarak kullanılırsa, son derece çağdaş tınılar elde edilir”.

Kitapları/Publications (seçki)
  • Türk Halk Musikisinde Pentatonizm/ Pentatonism in Turkish Folk Music, İstanbul,1936
  • Rize, Artvin ve Kars Havalisi, Türkü, Saz ve Oyun Havaları 1937
  • Yedi Karadeniz Türküsü ve bir Horon/ Istanbul, 1938
  • Karacaoğlan, Ankara, 1952
  • Folk Music Research in Turkey (Bela Bartók ile birlikte/ with Bela Bartók), Budapeşte/ Budapest, 1976
  • Türk ve Macar Müziği üstüne çalışmalar/ Studies on Turkish and Hungarian Musics, Budapeşte/ Budapest, 1964,
  • Pedagoji Alanında çalışmaları/Works About Music Instruction
  • Musiki Nazariyatı (Dört Cilt)/ Theories of Music (four volumes), Ankara Devlet Konservatuvarı Yayını, I (1958), II (1962), III (1964), IV (1966)
  • Toplu Solfej (iki cilt)/ Solfeggio ( two volumes), Ankara, 1967, 1968
  • Töresel musiki/ Ankara, 1967
  • Halkevlerinde Musiki/ Music in "Halkevleri", Ankara, 1940
  • "Yalan" (sanat konuşmaları)/ Chats about Art, Ankara, 1945
  • Lise Müzik Kitabı, (1-2-3) (Halil Bedi Yönetken ile)), Ankara, 1955
  • Atatürk ve Musiki, Sevda Cenap And Vakfı Müzik Yayınları/ Atatürk and Music, Ankara, 1981
 Kaynakça: Emre Aracı; "Ahmed Adnan Saygun / Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü", Saygun; "Yalan" - Sanat Konuşmaları; Saygun "Türk Musikisinde Pentatonizm Broşürü"; Saygun "Atatürk ve Musiki"; Yılmaz Aydın "Türk Beşleri"; Gökçe Altay "Evrenselliğe giden yolda Saygun'un Piyano Yapıtları"



[1] Türk Musikisinde Pentatonizm broşürü
[2] Bu aynı zamanda Bartók için kullanılan bir terim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder