28 Ekim 2010 Perşembe

Hasan Ferit ALNAR (1906 - 1978)



Klasik (Geleneksel) Türk Müziği kökenli besteci, orkestra şefi, kanun virtüözü (aynı zamanda piyano ve viyolonsel çalıyor), opera çevirmeni.

·         Türk Beşleri arasında en az tanınanı ve en az eser vereni

·         Kanun Konçertosu ile ünlenir: Eser geleneksel bir çalgı için ilk yazılan konçertodur

·         Küçük yaşta Alman okuluna verilir. Öte yandan geleneksel müzikle ailesi sayesinde tanışıyor (anne kanun, baba ise ud çalıyor).

·         12 yaşında tanınmış bir kanunî

·         13 yaşında İlk eseri olan Tahirbuselik makamında Longa’yı yönetiyor. İki yıl sonra ise kendi deyimiyle “elinde değnek ve kısa pantolonu ile” ilk opereti “Kelebek Zabit[1]i yönetiyor. Ardından da 10 Saz Semaisi besteliyor.

·         1923: S. Arel ile tanışma (dönüm noktası). Arel’den armoni dersleri, Manas’tan, kontrpuan, füg ve piyano dersleri alarak Batı müziği ile tanışıyor. Bu dönemde ufak tefek, Batı müziği formunda eserler veriyor. Aynı dönemde İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okuyor. Matematiğe de özel merakı var.

·         1926 – 27: Berlin’de plaklar

·         1927 – 1932: Viyana yılları. Kompozisyon (Joseph Marx) ve Şeflik (Oswald Kabasta) öğrenimi
Batı müziğinde yaptığı beste çalışmalarından sonra bir daha Klasik (Geleneksel) Türk Müziği üslubunda beste yapmıyor.
Oku: (Joseph Marx’ın kitabından alıntı; Y. Aydın s. 59)

·         İstanbul ve A.D.K.’da kompozisyon hocası (ki 2. ve 3. Kuşak bestecilerinin hocası oluyor)

·         Ardından yurt dışında şeflik (Viyana ve Münih ağırlıklı olarak)

·         1940’lar: Opera çevirmenliği (örn. Mozart’ın “Bastien ve Bastien”i); C.S.O.’da Praetorius’a şeflik asistanlığı. 1946 Praetorius ölünce yerine şef oluyor.

·         Yurt dışında besteci olarak ismini duyurduğu eser: “Prelüd ve İki Dans” (Ork.; 1935). İlk seslendirilişi aynı yıl, Viyana senfoni, şef (hocası) Oswald Kabasta.
Oku: (Y. Aydın s. 61)

·         Eserde ağırlıklı olarak Hicaz, Karcığar ve yer yer Sabâ ve Hüseynî makamlarının “esintileri” kullanılıyor:


Bunların yanı sıra, Kemal İlerici’nin  Dörtlü Armoni Sisteminin de kullanılmakta olduğu gözlemleniyor. Söz konusu sistem Türk müziğinde yeni bir armonizasyon sistemine gerek duyulduğu için ortaya çıkartılmış, 1944’te bir sistem olarak belirli bir düzeye getirilmiştir.

Sistemde ana makam Hüseyni olarak ele alınmıştır. 1970’e gelindiğindeyse, Bestecilik Bakımından Türk Müziği ve Armonisi” adı altında yine Kemal İlerici tarafından İstanbul’da yayınlanmıştır. Geleneksel müzik çizgisinde seyreden ikinci kuşak bestecileri, bu sistemden bir hayli faydalanmışlardır.

Eser Listesi:


ŞAN VE ORKESTRA ESERİ
Üç Şarkı”, soprano ve orkestra için, 1948.

ORKESTRA ESERLERİ VE KONÇERTO

Romantik Uvertür”, 1932. “Prelüd ve İki Dans”, 1935. “Türk Suiti”, 1936. “İstanbul, Orkestra Suiti”, 1937 – 1938
Viyolonsel Konçertosu”, 1943. “Kanun Konçertosu” kanun ve yaylılar orkestrası için, 1944 – 1951.

ODA VE SAHNE MÜZİKLERİ

Trio, “Fantezi”, 1929. “Süit”, keman ve piyano için, 1930. Yaylılar Kuarteti, 1933. “Yalova Türküsü”, 1932. “Sarı Zeybek”, 1932. Goethe’nin “Faust”u üzerine müzik, 1944.

FİLM VE GELENEKSEL MÜZİK ESERLERİ

İstanbul Sokakları”, 1931. (Film Müziği) “Namık Kemal”, 1949. (Film Müziği) “Halıcı kız”, 1953. (Film Müziği) “Kelebek Zabit”, tek sesli operet, 1922. “On Saz Semaisi”, 1926. “Bayati Araban Peşrev”, 1927. “Bayati Araban Saz Semaisi”, 1927. 'Segah Peşrev”, 1927.




[1] Eser tek seslidir ve Geleneksel Türk müziği formundadır.

Cemal Reşit REY (1904 - 1985)



Biyografi için BURAYA tıklayınız.

Cemal Reşit Rey'in Yaratıcılığı


Kendisinin de açıkladığı üzere Rey’in yaratıcılığı dört ayrı dönemde incelenebilir:
I. Dönem
1919 – 1926 yılları arasında bestelediği Fransızca şarkılar, Fransızca içerikli opera denemeleri, öğrencilik yıllarının bir uzantısı sayılabilir.

II. Dönem
1926 yılında yazdığı ve halk müziği motiflerinden yararlandığı “12 Anadolu Türküsü” ile halk müziği kaynaklarına yönelmiştir.

III. Dönem
1931 yılında bestelediği “Enstantaneler” orkestra yapıtı, ezgisel kuruluşundaki özgünlüğün yanı sıra, izlenimciliğin izlerini taşır. Yine 1930’lu yıllarda, metinlerini ağabeyi Ekrem Reşit Rey’in yazdığı pek çok operet bestelemiştir. Bunların arasında, Lüküs Hayat (1933), Deli Dolu (1934), Saz-Caz (1935), Hava-Cıva (1937)  gibi değişik yıllarda tekrar tekrar sahnelendi. Lüküs Hayat ise sahnelenme rekoru kırdı.

Akılda kalan, popüler melodileriyle bu sahne yapıtları, halkın çoksesli müziğe yakınlık duymasında rol oynamış, uzun yıllar boyunca yinelenerek sahnelenmiştir. Bestecimiz E. Oğuz Fırat’ın değerlendirmesine göre, Cemal Reşit Rey’in bu dönemdeki yapıtları, “İzlenimciliğin Türk Kolu”nun varlığından söz ettirecek ölçüde özgün ve etkin olarak karşımıza çıkar”.

IV. Dönem
Cemal Reşit Rey, 1950’li yıllarda yeni klasikçiliğe yönelmiştir. Bu dönemde bestelediği yapıtlar “Mistik” ve "Tassavufi" bir özellik taşır. Besteci bu dönemde yitmekte olan bir İstanbul görüntüsünü imgeler. “L’appel” ve “Fatih” adlı senfonik şiirleri, bu anlayışın ürünleridir. Daha sonraki dönemde “Ölüm” temasının işlendiği ve Türk makamlarından yararlandığı yapıtlar için “kendi fantezi dünyası içinde” çalıştığını belirtmiştir.

Cemal Reşit Rey’in yapıtlarının tümü, belirli bir makam, ya da tona bağlı armonik bir yapıyı sergiler.  Besteleme sürecinde ilk olarak melodiden yola çıktığını belirtmiştir.

Cemal Reşit REY'in yaratıcılık dönemlerine göre eser seçkisi:

II. Dönem:
12 Anadolu Türküsü (Piyano ve Şan için Dört Parça), 1926; Bebek Efsanesi (Senfonik Şiir), 1928 ; Scéne Turques (Halk Dansları Üzerine) dört parça (Ork.), 1928 

III. Dönem:
Enstantaneler (Senfonik İzlenimler), 1931; 10. Yıl Marşı (piyano ve şan; bando için düzenlemeleri yapılmıştır), 1933.

IV. Dönem
Hatıradan İbaret Kalmış Şehirde Gezintiler (1941); Fatih (Senfonik Şiir), 1953; Katibim (Piyano ve orkestra çeşitlemeler), 1953.; 12 Prelüd ve Füg (İki Piyano), 1969. 

Halit Refiğ'in yönetmenliğini yaptığı "Hanım" adlı sinema filminde, Rey'in "Hatıradan İbaret Kalmış Şehirde Gezintiler"i ile seslerle sembolize edilen yitik şehrin ve insanları...

Kızına bir şey veremeyen ve onda kendinden hiçbir iz göremeyen Olcay Hanım, müzik öğrencisi Canan’a son vasiyetlerini anlatmaktadır. Ona Batılı müzisyenlerden çok, Türk bestecileri önerir: Erkin, Saygun, Akses.. Öğrencisine son öğrettiği parça ise, Cemal Reşit Rey’in, “Hatıralardan İbaret Kalan Şehirde Gezintiler” adlı eseridir. Bu eserinde Rey, kaybolan İstanbul karşısında duygularını, bazı görsel sembollerden yararlanarak, seslerle ifade eder. Öğrencisi Canan’a göre bu eser, “Büyülü bir masal gibidir. Surlar, sarnıçlar, eski sokaklar, mezarlık, kaybolan güzellikler için duyulan bir acı sanki.” Olcay Hanım artık günlerinin sayılı olduğunu bilmektedir. Ve Türk bestecilerinin ne kadar piyano eseri varsa  genç öğrencisine hediye eder. Ve ona son nasihatını verir: “Başkalarına aldırma. İnandığın gibi yaşa. Yüreğin neyi doğru buluyorsa o yolda yürü.”
(http://tosunnecip.blogcu.com/halit-refig-in-anisina-necip-tosun/6243301)


ENSTANTANELER hakkında Şefik Kahraman Kaptan'a ait program notu (2004):

Bestecinin C. Debusyy tarafından müziğe taşınan izlenimcilik akımının etkisiyle yazdığı bir yapıttır. İlk seslendirilmesi 1931 yılında Paris’te yapıldı. İstanbul’dan beş ayrı izlenimi yansıtan yapıt, hem Fransa’da, hem Türkiye’de ilgiyle karşılanmıştır. Beş İstanbul izlenimi ve konuları şöyle sıralanır:

1-‘Balıkçılar ağları çekiyor: Balıkçıların ağları çekerken söyledikleri türküler, tuttukları tempo, ağın gelişi ve balıkların su yüzünde sıçrayışları betimlenir.


2- Ama dilenci kadın: İstanbul’da eskiden sıkça rastlanan türden kör bir dilenci kadının sadaka talep eden mırıldanışı, değneğini yere vuruşu betimlenir. Dilencinin sesi uzaktan gelir, yaklaşır, sonra yeniden uzaklaşır. Aslında mekansal olarak bir sonraki izlenimle ilişkilidir, çünkü eskiden kör dilenci kadınlara Eyüp Sultan Camii avlusunda sıkça rastlanırdı.


3- Eyüp Güvercinleri : İstanbul’un önemli ziyaretgâhlarından biri olan Eyüp Sultan Camii avlusunda hiç eksik olmayan güvercinlerin sesleri duyulur önce… Sonra bu seslere ezan karışır, güvercinlerin birden havalanıp tekrar konuşları betimlenir.


4- Boş bir camii içi: Sadece piyano için yazdığı bu bölümde besteci sıcak bir yaz günü, eski İstanbul camilerinin loşluğunu ve serinliğini betimlemiştir. Makamla okunan Kur’an ve dua mırıltıları, bu tatlı serinlik içinde uzak bir köşeden yansıtılır.


5- Bayram : Eski İstanbul’un bayram yerleri pek meşhurdu. Besteci, bu izleniminde, binbir çeşit oyuncak, gösteriler, satıcılar ve bunların getirdiği inanılmaz hareketliliği, neşe ve coşkuyu betimlemiştir. Bu sevinç yumağının içinde, bembeyaz önlüklü şerbetçinin tek elinde cam bardakla tabağı birbirine vurarak çıkardığı davetkâr ses açıklıkla algılanır. 60’lı yıllarda bile, bırakın bayram yerlerini, Eminönü, Karaköy, Kadıköy gibi meydanlarda, çarşılarda yankılanıp duran bu şerbetci-sucu şıngırtısı bir dönem İstanbulunun simge seslerinin başında gelir.


Tüm Eserlerinin Listesi için TIKLAYINIZ.



 

 
 

25 Ekim 2010 Pazartesi

TÜRK BEŞLERİ ve SONRASI

T.C. Ziraat Bankası'nın kurluş yıldönümü münasebetiyle gerçekleştirilen konser programında dönemin bazı genç bestecilerinin bir araya gelmesinin ardından, müzik yazarı ve eğiticimi Halil Bedii Yönetken’in yakıştırdığı bir ad olan “Türk Beşleri”, Avrupa ülkelerinde eğitim görmüş, uluslar arası düzeyde bestecilerdir: Cemal Reşit Rey (1904 – 1985), Hasan Ferid Alnar (1906 – 1978), Ulvi Cemal Erkin (1906 – 1972), Ahmet Adnan Saygun (1907 – 1991), Necil Kazım Akses (1908 – 1999).

"Türk Beşleri" (Yukarıdan Aşağıya, Soldan Sağa: Akses, Erkin, Rey, Alnar, Saygun)

·        Beşler’in her üyesi, başlangıçta “ulusalcı” bir kavrayıştan yola çıkmış, yerel müziğimizin renklerinden yararlanmışlardır. Bu bir ortak yöndür. Ancak sonraları, geleneksel müziklerimizden yararlanma özelliği giderek azalmış, bestecilerimizin her biri ulusal üstü, kendi özgün duyuş ve düşünüşlerini geliştirmişlerdir. Bu da ayrılan taraflarıdır.

·        İlk kuşak için halk ezgilerinin derlenmesi notaya aktarılması, incelenip değerlendirilmesi önemli bir kaynak oluşturmuştur. Avrupa’nın birçok ülkesinde 19. yüzyıl sonu ortaya çıkan ulusal kaynaklara yönelme akımının bir uzantısıdır bu başlangıç. Türk halk ezgileri ve geleneksel sanat müziğimizin modal (makamsal) karakteri, aksak ritimler içindeki yapısı ile ilgilenmişlerdir. Bunu da genel olarak izlenimci ve yeni klasikçi bir üslupta sergilemişlerdir.

·   İkinci kuşak daha modern eğimler göstermekle birlikte (elektronik ve elektro akustik müzik, atonalite, dizisellik vb.) birinci kuşakla benzer bir çizgiyi takip eden bestecileri de içermektedir.

Bülent Arel (1919 - 1990)
İlhan Usmanbaş (1921)

İlhan Mimaroğlu (1926)

Ferit Tüzün (1929 - 1977)

Muammer Sun (1932)

·   Üçüncü kuşak (1940'lar doğumlu), çoğunluk olarak yeni klasikçilik ve dörtlü sistem etrafında birleşirler. Bunların arasında İstemihan Taviloğlu, Okan Demiriş ve Ali Darmar gibi besteciler öne çıkmaktadır.

·   Dördüncü Kuşak ve takibi genç besteciler, gelenekçi, gelenek dışı ya da sentenzci (mikrotonalite, geleneksel çalgılar ve elektronik vb.) bakış açılarıyla daha bireysel bir yaklaşımda çalışmaktadırlar.