11 Ekim 2010 Pazartesi

BATILILAŞMA SÜRECİ

B] BATILILAŞMA SÜRECİ
2] Tarihsel ve sosyo-kültürel açılardan müzikte Batılılaşma sürecinin ele alınması

-          1543 / Fransız – Osmanlı antlaşmaları takibi yeni oluşum:
Aslen Batılı ülkelerle sanatsal iletişim Fatih döneminde (Rönesans) başlamış, mimari ve resim alanında önemli kişiler İstanbul’a gelmiş ancak müzikte bu söz konusu olmamıştır. Kral I.Louis François’nın, 1543 Fransız – Osmanlı antlaşmaları ardında Kanuni’ye bir çalgı takımı göndermesi ilk resmi girişim olarak sayılmakla beraber Kanuni’nin “Bu musiki cenk ruhunu bozar” gerekçesiyle bu takımı geri göndermesiyle son bulur. Ne var ki “Frenk işi” anlamında ¾’lük ölçü (Freng çin) kalır.

-          Bu ve benzeri gelişimler aralıklarla devam eder ancak III. Selim dönemine dek ciddi bir yol kat edilmez. III. Selim tam Fransız Devrimi dönemi tahta çıkmıştır. Devrim sonuç ve yansımalarını öğrenmek için Alman, Rus ve Fransız elçilerini gönderir. Merak ettiği konulara müzik de dâhildir.

Operanın saraya ilk kez takdimi (III. Selim, 1797): III. Selim, Berlin elçisi Ahmet Aziz Efendi, Petersburg elçisi Rasih Efendi ve Paris Elçisi Seyit Mehmet Efendi’den opera hakkında ayrıntılı bilgi edinir. Bununla da yetinmez; 1797’de bir opera getirip sarayda oynatır. Pek itibar görmediği anlaşılan operayla ilgili Saray Sır Kâtibi’nin notu şöyleydi: “Dün gece, Topkapı alay yerinde opera adlı ecnebi oyunu gösteren Frenklerin temaşa ettikleri çengili, çalgılı oyun ve konuşmaları, dimağa sıkıntı ve nezle getiren is ve pasları ve taklitleri hatırlanıp söyleşilerek eğlenildi…”
≥ III. Selim katledildi. Bu sürece değin Batı müziğinin kendisi değilse de, çalgıları Osmanlı’ya taşındı.

Müzikte Batılılaşmada gerçek adımlar: Yeniçeri ordusunun II. Mahmud tarafından lav edilişini takiben, 1828’de kurulan Muzıkayı Hümayun’un (Mızıka-ı Hümayunü Cenab-ı Mülükâne) başına (ilk yöneticisi Fransız Manguel’in başarısızlığının ardından) Giuseppe Donizetti’nin geçmesiyle çalışmaları hız kazanır. Muzıkayı Hümayun marşların sokaklarda çalınmasıyla halk açılmaya başlar:[Dinleti: G. Donizetti; “Mecidiye Marşı”].
Bu kurum gelecekte hem müzik eğitim kurumlarının hem de Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası’nın (1932) temelini oluşturacak ve pek çok müzisyenin yetişmesine ön ayak olacaktır. Yabancı şefler döneminin ardından 19.yy.’ın sonlarına doğru Türk şefler dönemi başar ki bunların arasında Zeki Üngör de vardır.[Dinleti:  Z. Üngör; “Güzel bir Kız Salıncakta”].

-          Tanzimat dönemi: 1839’da İstanbul’da açılan Fransız Tiyatrosu’nda sarayın dışında müzikli oyunlar sergilenmeye başlanır (müzikaller, operetler ve kanto geleneğinin ortaya çıkışı). 1840’larda ise Naum Tiyatrosu’na İtalyan opera kumpanyaları gelir.

-          1868: Güllü Agop’un, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda ilk Türk operetleri (örn. Kemani Hayri Bey’in Pembe Kız, Çengi operetleri) ve daha sonra operaları sergilenir (bkz. Dikran Çuhaciyan).

-          1880’lerde Muzıkayı Hümayun, farklı askeri bandolarla yapısal bir açılıma girer. Saffet bey saray orkestrasıyla senfonileri yöneten ilk şef olur. Zeki Bey ise bu orkestranın ilk Avrupa turunu yapan direktörü olur (1917). Tazimatla gelen hareketlilik, İstibdat’a kadar sürer (1882-1884). Ondan sonra ise II. Meşrutiyete kadar bir suskunluk olur.

Özetlemek gerekirse, kuruluşundan II. Meşrutiyet’e kadar (1908) Muzıkayı Hümayun’un belli başlı görev ve yapılanmaları şunlar olmuştur:

1] Donizetti’nin zamanında küçük bandoların kurulması. Buradaki müzisyenlerin Hamparsum notasıyla eğitilmesi ve İtalya’dan, hocalarıyla birlikte çalgıların sağlanması. Söz konusu bandoların, saraydaki görevlerinin yanı sıra, halka açılımı.

2] 1857-1861 arası bir kadınlar bandosunun kuruluşu (“Harem Bandosu”)

3] Sarayın geleneksel topluluğu “Fas-lı Hümayun” (Fasıl Heyeti) un ikiye ayrılması: “Fas-lı Atik” ve “Fas-lı Cedit” (çok sesli Türk müziği denemeleri). Burada ilginç olan bir diğer nokta da hem batı, hem de doğu çalgılarının aynı toplulukta yer almasıydı (ud, ney, keman, gitar, flüt, lavta vs.)

4] 1894’te sadece erkeklerden oluşan bir koronun kurulması ve konser vermesi

5] Dikran Çuhaciyan gibi yetenekli gençlerin yurt dışında müzik eğitimi almalarının sağlanması

6] Muzıkayı Hümayun’un aynı zamanda bir okul işlevi görmesi: Çalgı eğitimi, müzik tarihi, armoni vb. derslerin verilmesi. Bu girişimleri ilk kez verilen evrensel bir müzik eğitimi olarak ele almak mümkündür

7] Hem geleneksel hem de batı tarzının bir arada yürütülmesi
(Batı: Bando, orkestra; geleneksel: Fasıl heyeti, Müezzinler topluluğu)

8] Abdülhamid döneminde bu iki ana dala yeni bölümler eklenmesi:
Opera/operet, tiyatro; geleneksel anlamda ise, kukla, Karagöz; ortaoyunu; cambazlık; hokkabazlık.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Muzıkayı Hümayun’undan kalan orkestral oluşum, Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilir ve 11 Mart 1924’te buradaki ilk konserini verir (Şef Zeki Üngör). 27 Nisan 1924’te ise “Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti” adını alır. Ardından bu orkestra “Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası” (1932) ve en son olarak ise şu anki adı olarak C.S.O. olarak tarihteki yerini alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder