28 Ekim 2010 Perşembe

Cemal Reşit REY (1904 - 1985)



Biyografi için BURAYA tıklayınız.

Cemal Reşit Rey'in Yaratıcılığı


Kendisinin de açıkladığı üzere Rey’in yaratıcılığı dört ayrı dönemde incelenebilir:
I. Dönem
1919 – 1926 yılları arasında bestelediği Fransızca şarkılar, Fransızca içerikli opera denemeleri, öğrencilik yıllarının bir uzantısı sayılabilir.

II. Dönem
1926 yılında yazdığı ve halk müziği motiflerinden yararlandığı “12 Anadolu Türküsü” ile halk müziği kaynaklarına yönelmiştir.

III. Dönem
1931 yılında bestelediği “Enstantaneler” orkestra yapıtı, ezgisel kuruluşundaki özgünlüğün yanı sıra, izlenimciliğin izlerini taşır. Yine 1930’lu yıllarda, metinlerini ağabeyi Ekrem Reşit Rey’in yazdığı pek çok operet bestelemiştir. Bunların arasında, Lüküs Hayat (1933), Deli Dolu (1934), Saz-Caz (1935), Hava-Cıva (1937)  gibi değişik yıllarda tekrar tekrar sahnelendi. Lüküs Hayat ise sahnelenme rekoru kırdı.

Akılda kalan, popüler melodileriyle bu sahne yapıtları, halkın çoksesli müziğe yakınlık duymasında rol oynamış, uzun yıllar boyunca yinelenerek sahnelenmiştir. Bestecimiz E. Oğuz Fırat’ın değerlendirmesine göre, Cemal Reşit Rey’in bu dönemdeki yapıtları, “İzlenimciliğin Türk Kolu”nun varlığından söz ettirecek ölçüde özgün ve etkin olarak karşımıza çıkar”.

IV. Dönem
Cemal Reşit Rey, 1950’li yıllarda yeni klasikçiliğe yönelmiştir. Bu dönemde bestelediği yapıtlar “Mistik” ve "Tassavufi" bir özellik taşır. Besteci bu dönemde yitmekte olan bir İstanbul görüntüsünü imgeler. “L’appel” ve “Fatih” adlı senfonik şiirleri, bu anlayışın ürünleridir. Daha sonraki dönemde “Ölüm” temasının işlendiği ve Türk makamlarından yararlandığı yapıtlar için “kendi fantezi dünyası içinde” çalıştığını belirtmiştir.

Cemal Reşit Rey’in yapıtlarının tümü, belirli bir makam, ya da tona bağlı armonik bir yapıyı sergiler.  Besteleme sürecinde ilk olarak melodiden yola çıktığını belirtmiştir.

Cemal Reşit REY'in yaratıcılık dönemlerine göre eser seçkisi:

II. Dönem:
12 Anadolu Türküsü (Piyano ve Şan için Dört Parça), 1926; Bebek Efsanesi (Senfonik Şiir), 1928 ; Scéne Turques (Halk Dansları Üzerine) dört parça (Ork.), 1928 

III. Dönem:
Enstantaneler (Senfonik İzlenimler), 1931; 10. Yıl Marşı (piyano ve şan; bando için düzenlemeleri yapılmıştır), 1933.

IV. Dönem
Hatıradan İbaret Kalmış Şehirde Gezintiler (1941); Fatih (Senfonik Şiir), 1953; Katibim (Piyano ve orkestra çeşitlemeler), 1953.; 12 Prelüd ve Füg (İki Piyano), 1969. 

Halit Refiğ'in yönetmenliğini yaptığı "Hanım" adlı sinema filminde, Rey'in "Hatıradan İbaret Kalmış Şehirde Gezintiler"i ile seslerle sembolize edilen yitik şehrin ve insanları...

Kızına bir şey veremeyen ve onda kendinden hiçbir iz göremeyen Olcay Hanım, müzik öğrencisi Canan’a son vasiyetlerini anlatmaktadır. Ona Batılı müzisyenlerden çok, Türk bestecileri önerir: Erkin, Saygun, Akses.. Öğrencisine son öğrettiği parça ise, Cemal Reşit Rey’in, “Hatıralardan İbaret Kalan Şehirde Gezintiler” adlı eseridir. Bu eserinde Rey, kaybolan İstanbul karşısında duygularını, bazı görsel sembollerden yararlanarak, seslerle ifade eder. Öğrencisi Canan’a göre bu eser, “Büyülü bir masal gibidir. Surlar, sarnıçlar, eski sokaklar, mezarlık, kaybolan güzellikler için duyulan bir acı sanki.” Olcay Hanım artık günlerinin sayılı olduğunu bilmektedir. Ve Türk bestecilerinin ne kadar piyano eseri varsa  genç öğrencisine hediye eder. Ve ona son nasihatını verir: “Başkalarına aldırma. İnandığın gibi yaşa. Yüreğin neyi doğru buluyorsa o yolda yürü.”
(http://tosunnecip.blogcu.com/halit-refig-in-anisina-necip-tosun/6243301)


ENSTANTANELER hakkında Şefik Kahraman Kaptan'a ait program notu (2004):

Bestecinin C. Debusyy tarafından müziğe taşınan izlenimcilik akımının etkisiyle yazdığı bir yapıttır. İlk seslendirilmesi 1931 yılında Paris’te yapıldı. İstanbul’dan beş ayrı izlenimi yansıtan yapıt, hem Fransa’da, hem Türkiye’de ilgiyle karşılanmıştır. Beş İstanbul izlenimi ve konuları şöyle sıralanır:

1-‘Balıkçılar ağları çekiyor: Balıkçıların ağları çekerken söyledikleri türküler, tuttukları tempo, ağın gelişi ve balıkların su yüzünde sıçrayışları betimlenir.


2- Ama dilenci kadın: İstanbul’da eskiden sıkça rastlanan türden kör bir dilenci kadının sadaka talep eden mırıldanışı, değneğini yere vuruşu betimlenir. Dilencinin sesi uzaktan gelir, yaklaşır, sonra yeniden uzaklaşır. Aslında mekansal olarak bir sonraki izlenimle ilişkilidir, çünkü eskiden kör dilenci kadınlara Eyüp Sultan Camii avlusunda sıkça rastlanırdı.


3- Eyüp Güvercinleri : İstanbul’un önemli ziyaretgâhlarından biri olan Eyüp Sultan Camii avlusunda hiç eksik olmayan güvercinlerin sesleri duyulur önce… Sonra bu seslere ezan karışır, güvercinlerin birden havalanıp tekrar konuşları betimlenir.


4- Boş bir camii içi: Sadece piyano için yazdığı bu bölümde besteci sıcak bir yaz günü, eski İstanbul camilerinin loşluğunu ve serinliğini betimlemiştir. Makamla okunan Kur’an ve dua mırıltıları, bu tatlı serinlik içinde uzak bir köşeden yansıtılır.


5- Bayram : Eski İstanbul’un bayram yerleri pek meşhurdu. Besteci, bu izleniminde, binbir çeşit oyuncak, gösteriler, satıcılar ve bunların getirdiği inanılmaz hareketliliği, neşe ve coşkuyu betimlemiştir. Bu sevinç yumağının içinde, bembeyaz önlüklü şerbetçinin tek elinde cam bardakla tabağı birbirine vurarak çıkardığı davetkâr ses açıklıkla algılanır. 60’lı yıllarda bile, bırakın bayram yerlerini, Eminönü, Karaköy, Kadıköy gibi meydanlarda, çarşılarda yankılanıp duran bu şerbetci-sucu şıngırtısı bir dönem İstanbulunun simge seslerinin başında gelir.


Tüm Eserlerinin Listesi için TIKLAYINIZ.



 

 
 

1 yorum: